1 Nisan 2016 Cuma

ŞAKİR SUSUZ’ UN “TİTREYEN DUDAKLAR”I., MUSTAFA CEYLAN

ŞAİR, ŞAKİR SUSUZ’ UN “TİTREYEN DUDAKLAR”I

Edebiyatçı, Şair - Yazar, Mustafa CEYLAN
Şakir Susuz için ikibinli yılların Karacaoğlan’ı demiştim.
İşte “Titreyen Dudaklar” isimli kitabıyla bu sözümü bir kere daha doğruladı.
Huylu huyundan vaz geçer mi ? “Ağlayan Yüreği” ni sonunda iyice hasta etti ve aşk ağrısı ile hastahanelere bile düştü. Şükür iyi oldu da, gene delişmen aşk serüveniyle, pervasız aşk mısralarıyla aramızda...
Ben bu Susuz’ a bir türlü söz geçiremiyorum ! Sonunda dostlarımdan İsmail Kara sözümü dinledi de manyetik sahamı boşalttı. Ya bu Susuz ?! Bir türlü vaz geçmiyor. “Seni mahkemelerde süründürürüm diyorum” gene anlamıyor. Bak, en güzel aşk şiirleri yazan Halil Abi rahmetli oldu. Bu sahada benimle cebelleşecek bir sen, bir de Afyon’ dan Ali Akçeken kaldı. “Siz biraz benden geriden gelin, fazla öne çıkmayın” diyorum, bu Şakir, bir “şaki” gibi kılıcını kuşanıp düşüyor yola. Böyle giderse onu bir çöl ortasında susuz koymaya kararlıyım.
İşin şakası bir yana, bizim Karacaoğlan olan Şakir Susuz’ un “Titreyen Dudaklar” kitabı, kendisi gibi, daha kapakla insanı çarpmaktadır. Bu kapak tasarımını yapan sayın Alpaslan Kıvanç’ ı kutluyorum. Ne biçim tasarım ? Tıpkı Şakir’ in gönül fırtınalarını ve gizemini anlatıyor. Ancak bu kadar muhteşem olur !
Kitabın sayfaları arasına girdiğimizde, baş sayfalarda yürek fırtınalarını bu eserde saklamaya çalışmış olduğunu görüyorum. Ne mi yapmış ? Anı şiirlerini, yurt güzellemelerini, kent dizelerini, köye hasretini, yaylaları, pınarları, nişanı, Akdağmadeni’ ni, annesinin vefatını, eşini ön plana almış. Hınzır seni ! Bizi bu sefer uyutacağını sanıyor ! Yemezler dostum !

Usul Boylu
Nihayet, kitabın 28’ nci sayfasından sonra, o fırtına, o deli tay yüreği bulabildim. Gizlemiş miş miş... “Usul Boylu” şiiriyle başlayan ve “Belli Değil” şiiriyle biten kısım asıl beni ilgilendiren....
Kitabın ön sözünü üstad-can ağabeyim İsa KAYACAN yazmış. Belli ki, can ağabeyime de “ben de köylüyüm” demiş ve köy şiirlerini göstermiş. Onu da kandırdım sanmasın. Benim ağabeyim asla kanmaz ! Kanmamış da. Önsözünün bir yerinde demiş ki :
“Şakir Susuz, önce dinliyor, yine dinliyor. Sonra oturup, genel bir değerlendirme yapıyor. Vefayı, vefalılığı kalın uçlu kalemlerle alt alta koyup çiziyor. Sevginin bulunduğu noktalarda samimi, içten duygularla, arayışlarla gezinti yapıyor. Sonra, önce hafiften, arkasından giderek yükselen bir ses tonuyla söylenmeye, seslenmeye başlıyor. Köyüne bağlılığını her ortamda gözler önüne seriyor.”
“... sevgi denizindeki usta yüzücülüğü, sahilden derinlere dalmadaki başarıları, sorunları karşısındaki duyguları, hep sonuçlara giden, gidebilen görüntüleriyle karşımıza çıkıyor, bizimle merhabalaşıyor.”
Evet üstad Kayacan böyle yorumluyor Susuz’ u...
Üstad, onu, benim kadar detaylı bilseydi, vallahi böyle tespitler yapmazdı. İşte herkese ilân ediyorum. Şakir asla ve asla sevgi denizininin usta yüzücüsü değildir ! Allah aşkına Yozgat Akdağmadeni’ nde deniz mi var abiciğim ? Bu adam, bu Şakir kim, yüzmek kim ?..
Ha anlarım, “deniz” benzetmesi yerine, “dağlar – kırlar – yaylalar - çeşmeler” dense biraz su götürür. Gerçi adı da Susuz olduğu için o da mümkün değil ya, kim bilir ?
Zaten bu Akdağmadenli şairlerin tamamı böyle oluyor herhalde. Bir zamanlar Ayhan İNAL ağabeyim vardı, Ankara’ da. Şimdilerde İstanbul’ da... O da su aramak için göç etti Boğaz kıyısına... O da fırtınaydı, tayfundu, boraydı... Kulakları çınlasın...Çok özledim onu da...
Sözü mahsustan biraz daha uzatacağım ki, onun “Titreyen Dudakları” ndan dökülen şiirlerine az yer kalsın diye.

Sözün burasında Şakir Susuz’ un kısa öz geçmişini vermek istiyorum. 
“1942 yılında dediğim gibi Yozgat-Akdağmadeni-Oluközü beldesinde dünyaya gelmiş Şakir. İlkokulu bir zamanlar köy olan beldesinde bitirmiş. Tahsil yapmayı çok istediği halde ailenin tek oğlu olduğundan babası, yanından ayrılacağı endişesiyle herhangi bir okulda okutmak istememiş.” Kitabın arka kapağında bunlar yazılı. Nasıl olur ? Bir baba, oğlunu, hem de tek oğlunu okutmak istemesin ? Şakir şaka yapıyor. Baba ne yapsın, senin gibi deli bir “aşık evlâd”ı, nasıl zaptedsin ? “Nerde bir güzel görsen Karacaoğlan gibi yanar, tüter bir oğul, ne olur ne olmaz, bir hadise işler” diye düşünmüş olmalı... Şakir kardeşim, babanı okutmadı diye suçlamaya hakkın yok. Kabahati kendinde ara birazda... Deli aşık !!!
Neyse, kitabın arka kapağını aktarmaya devam edelim bakalım daha neler yazmış ? Diyor ki : “Askerlik dönüşü bir-iki yıl daha babasının yanında kalarak günlük işlerinde kendisine yardımcı olan Şakir SUSUZ, 1965 yılında bir bahane bulup, baba ocağını terk ederek Ankara’ ya gelir.” –Tamam bu doğru işte !- “1966 yılında Sayıştay Başkanlığı’ nda ilk resmi görevine başlar. Bu arada ortaokul ve liseyi dışarıdan okuyarak bitirir. Daha önce de şiir denemesi olan Susuz, asıl bundan sonra şiir yazmaya başlar. Ömrü oldukça ilham geldikçe yazmaya devam edeceğini söyleyen şair, 1997 yılında "Güneş batarken", 2000 yılında “Ağladı Yüreğim” adında iki şiir kitabı yayınlar. Hicaz, Hüseyni ve Hüzzam makamlarında üç beste ve “Şaşırdım Dostlar” adındaki şiiri Türk Halk müziğinde uzun hava olup kasetlerde okunmaktadır. Pek çok ödülün sahibi olan şair, üçüncü kitabı “Titreyen Dudaklar” dan sonra yeni kitapların hazırlığı içinde olan şairimiz, evli ve üç çocuk babasıdır.”
Susuz’ un şiirlerinden bir iki örnekle sözümüzü tamamlayalım.Gönlü deli tay olan kardeşim Şakir, aşkın şairidir. Sevmez ise yaşayamaz, nefes alamaz, çıldırır. Ona divan edebiyatımızın aşk şiirlerini okumasını tavsiye ediyorum. Böyle yalın, Karacaoğlan, Köroğlu, Soyuer misali yazıyor ve başarılıdır, tamam anladık. Biraz da felsefik ve ironik olsun da görelim.
İşte kitabın arka kapağındaki, kitaba isim olan bir dörtlüğü ve bir şiiri :

TİTREYEN DUDAKLAR

Kurudu dallarım, kaldı budaklar
Bu sevda içimde maziyi saklar.
Coşar tüm arzular, titrer dudaklar
Saldın tükenmeyen yollara beni.

SÖZ OLDU GİTTİ
Yeni yâr sevmiştim selvi boyunda
Bir çift gonca gülü açmış koynunda
Yürüdük beraber sevda yolunda
Yüce dağlar bile düz oldu gitti.

Seni sevdim dedi, gönlümde açtı
Sel oldu ruhuma dökülüp taştı
Deli taylar gibi dört nala koştu
Attığı her adım iz oldu gitti.

Şuh kahkaha atıp, güldürdü beni
O masum bakışları öldürdü beni
Koşturdu peşinden çok yordu beni
Şimdi baharımız güz oldu gitti.

Yüklendi dertleri ruhumu sardı
Kendi günahını hep benden sordu
Yüreğime düşmüş sanki bir kordu
Alev alev yaktı köz oldu gitti.

Tarlam hasat değil ekin ekeyim
Çıkan mahsülümü nere dökeyim ?
Söyle, bunca kahrı nasıl çekeyim ?
Susuz kimi sevse, siz oldu gitti.

Son olarak diyorum ki : Dostum-sevgili kardeşim Susuz’ u şiir dünyamızın parlayan yıldızlarından birisi olarak görmenin mutluluğunu yaşamaktayım. Ondan daha çok ve daha mükemmel şiirler okuyacağımıza yürekten inanıyorum. Biraz dostça ve lâtife yüklü bu yazımız, dilerim yanlış anlaşılmaz.
Şakir Susuz’ un “Titreyen Dudaklar” isimli eserini herkese tavsiye ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder